Pazartesi, Haziran 06, 2005
Haloscan commenting and trackback have been added to this blog.
Yeni Suud Kralı Kim Olacak? Abdullah mı, Sultan mı?
(Searching For the Truth'daki bir yazıyı özetliyorum.)
Suudi Arabistan Kralı Fahd ya ölüm döşeğinde ya da çoktan öldü.
İki alternatif var. Birisi veliaht prens Abdullah. Abdullah, Suud kabilesi içindeki daha küçük Şammar ailesinden geliyor, Fahd'ın baba bir ana ayrı kardeşi. Abdullah, Filistin davasını destekliyor, Arabist eğilimleri var. Bedeviler arasında bulunmayı, daha basit bir hayat tarzını seviyor. SANG adlı milislerin başı. Öte yandan Prens Sultan, Fahd'ın ana baba bir kardeşi. Suud kabilesi içindeki en güçlü grup olan Sudeyri'lerden geliyor. Oğlu Bender, Washington'da büyükelçi. Amerika'ya yakın biliniyor. Normalde, Fahd'ın öldüğü ilan edildikten sonra, veliaht prens Abdullah'ın sorunsuzca tahta geçmesi beklenir. Ancak 1992'de Fahd'ın yayınladığı bir hüküm, diğer prenslere de şans verdi ve işleri karıştırdı. Amerikan desteğini alan Sultan, Abdullah'ın yerine yeni kral olabilir.
Amerikan Enerji Ajansı EIA, Suudi üretiminin 2025'te 22,5 milyon varile çıkmasını öngörüyor. Sudeyri ailesinden olan Petrol bakanı, bu yönde açıklamalar yapıyor. Ancak, Abdullah Amerikan desteğini alabilmek için bir karşı hamle yaptı ve yabancı şirketlere petrol arama ve çıkarma izni verilmesini destekleyeceğini belirtti. Sudeyri tarafı ise, devlet şirketi Aramco dışında alternatiflere kesinlikle karşı.
Sonuç olarak, Fahd'dan sonra yeni kralın kim olacağı, Abdullah ile Sultan arasındaki çekişme ve bu ikisinin Amerikalılara verecekleri tavizler sonucunda belirlenecek.
Suudi Arabistan Kralı Fahd ya ölüm döşeğinde ya da çoktan öldü.
İki alternatif var. Birisi veliaht prens Abdullah. Abdullah, Suud kabilesi içindeki daha küçük Şammar ailesinden geliyor, Fahd'ın baba bir ana ayrı kardeşi. Abdullah, Filistin davasını destekliyor, Arabist eğilimleri var. Bedeviler arasında bulunmayı, daha basit bir hayat tarzını seviyor. SANG adlı milislerin başı. Öte yandan Prens Sultan, Fahd'ın ana baba bir kardeşi. Suud kabilesi içindeki en güçlü grup olan Sudeyri'lerden geliyor. Oğlu Bender, Washington'da büyükelçi. Amerika'ya yakın biliniyor. Normalde, Fahd'ın öldüğü ilan edildikten sonra, veliaht prens Abdullah'ın sorunsuzca tahta geçmesi beklenir. Ancak 1992'de Fahd'ın yayınladığı bir hüküm, diğer prenslere de şans verdi ve işleri karıştırdı. Amerikan desteğini alan Sultan, Abdullah'ın yerine yeni kral olabilir.
Amerikan Enerji Ajansı EIA, Suudi üretiminin 2025'te 22,5 milyon varile çıkmasını öngörüyor. Sudeyri ailesinden olan Petrol bakanı, bu yönde açıklamalar yapıyor. Ancak, Abdullah Amerikan desteğini alabilmek için bir karşı hamle yaptı ve yabancı şirketlere petrol arama ve çıkarma izni verilmesini destekleyeceğini belirtti. Sudeyri tarafı ise, devlet şirketi Aramco dışında alternatiflere kesinlikle karşı.
Sonuç olarak, Fahd'dan sonra yeni kralın kim olacağı, Abdullah ile Sultan arasındaki çekişme ve bu ikisinin Amerikalılara verecekleri tavizler sonucunda belirlenecek.
Suudi Petrolüne Terör Saldırısı İhtimali
Suudi Arabistan petrol üretimindeki en önemli ülke olmasının birden fazla nedeni var:
1. Dünyadaki kanıtlanmış petrol rezervlerinin dörtte biri Suudi Arabistan'da.
2. Şu anda petrol üreticisi ülkelerin neredeyse tamamı, tam kapasite ile çalışırken Suudi Arabistan, günlük 2 milyon varil olduğu söylenen bir "atıl kapasite"ye ("spare capacity") sahip. Yani, başka bir ülkede bir kriz çıkar, dünya petrol üretiminde ani bir düşüş yaşanırsa Suudi Arabistan üretimini kolayca günde 1 veya 2 milyon varil artırabilir. Bu yüzden Suudi Arabistan'a "swing producer" deniyor. Aşağıdaki grafikte adresindeki grafikte, Suudilerin atıl
kapasitesinin diğer OPEC ülkelerine göre ne kadar büyük olduğu görülüyor.
3. Daha uzun vadede, Suudi Arabistan petrol üretimini artırma konusunda diğer ülkelere göre büyük bir avantaja sahip, çünkü dünyada petrol çıkarma maliyeti en düşük petrol sahalarına sahip. Böylece Suudiler, orta ve uzun vadede daha düşük bir yatırımla daha yüksek kapasite artırımına gidebilirler.
4. Suudi Arabistan'ın petrol şirketi Aramco ve petrol sahaları devletin elinde. Bu da, onmilyarlarca doları bulacak petrol arama ve çıkarma maliyetlerini daha kolay hazmedebileceği anlamına gelir. Suudiler, "serbest piyasa" ve "borsa yatırımcısı" gibi çok kısa vadeli düşünme hastalığıyla malul şeyleri ikna etmek zorunda değiller.
The Economist dergisinde nerdeyse bir yıl önce çıkan bir yazıda, Suudi Arabistan'ın petrol üretiminin bir terör saldırısı karşısında ciddi sekteye uğrayabileceği anlatılıyor. Gerçi Suudiler, belli tedbirler almışlar, paralel hatlar kurmuşlar, alternatifli yapılar oluşturmuşlar, ama yine de sistemlerinin yumuşak karınları yok değil.
Suud ailesi danışmanlarından Nawaf Obaid, petrol tesislerinin 30 bin muhafız tarafından korunduğunu, toplam 5,5 milyar dolarlık Suudi güvenlik bütçesine geçen yıl sadece petrol güvenliği için 750 milyon dolar eklendiğini belirtmiş. Kevin Rosser Suudi sisteminde yeterince "redundancy" olduğunu söyleyerek katılıyor. Ancak, eski CIA direktörü James Woolsey, insan faktörüne dikkat çekiyor ve El Kaide'nin Aramco personeli arasına sızmış olabileceğini belirtiyor. Rober Baer, "Sleeping with the Devil" adlı son kitabında, Suudilerin Basra Körfezi'ndeki limanları Ras Tanura'nın bir terör hedefi olduğunu ileri sürüyor. Günlük 4.5 milyon varil petrolün nakledildiği bu limana bir saldırı, etkili olabilir. Günlük kapasitesi 7 milyon varil olan dünyanın en büyük petrol işleme kompleksi olan Abqaiq'e düzenlenecek bir saldırı ise buradaki üretimi iki aylık bir süre için 1 milyon varile kadar düşürebilir, hatta üetimin 7 aylık bir süre için 3 milyon varil seviyesinde kalmasına yol açabilir. Bütün bunlar, dünya petrol sisteminin bugünkü şartlarda başka yerlerden karşılayamayacağı darbeler. Böyle bir durumda, petrolün varil fiyatı anında 100 doların üstüne çıkacak, dünya çapında bir ekonomik kriz çıkacaktır.
Bütün bu senaryoların en ürkütücü yanı, 1980'ler ve 1990'larda yaşanan gelişmelerin sonucunda geldiğimiz şu noktada, dünya petrol arzındaki atıl kapasitenin neredeyse hiç kalmamış olması. Yani bugün petrol arzı talebi ucu ucuna karşılıyor. 1985'te sadece OPEC'in atıl kapasitesi 15 milyon varilmiş, yani o günkü talebin dörtte biri. Demek ki 1985'de, Suudi petrolü tamamen devre dışı kalsaymış bile dünyada bir kriz çıkmazmış. 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgali sırasında bile OPEC atıl kapasitesi 5,5 milyon varilmiş (dünya talebinin %8'i). Ancak bugünkü atıl kapasite, 2 milyon varil kadar ve bu da talebin sadece %3'üne yetecek bir miktar. Arzda 2 milyon varilin üstünde bir sıkıntı yaşanırsa vay halimize!!
1. Dünyadaki kanıtlanmış petrol rezervlerinin dörtte biri Suudi Arabistan'da.
2. Şu anda petrol üreticisi ülkelerin neredeyse tamamı, tam kapasite ile çalışırken Suudi Arabistan, günlük 2 milyon varil olduğu söylenen bir "atıl kapasite"ye ("spare capacity") sahip. Yani, başka bir ülkede bir kriz çıkar, dünya petrol üretiminde ani bir düşüş yaşanırsa Suudi Arabistan üretimini kolayca günde 1 veya 2 milyon varil artırabilir. Bu yüzden Suudi Arabistan'a "swing producer" deniyor. Aşağıdaki grafikte adresindeki grafikte, Suudilerin atıl
kapasitesinin diğer OPEC ülkelerine göre ne kadar büyük olduğu görülüyor.
3. Daha uzun vadede, Suudi Arabistan petrol üretimini artırma konusunda diğer ülkelere göre büyük bir avantaja sahip, çünkü dünyada petrol çıkarma maliyeti en düşük petrol sahalarına sahip. Böylece Suudiler, orta ve uzun vadede daha düşük bir yatırımla daha yüksek kapasite artırımına gidebilirler.
4. Suudi Arabistan'ın petrol şirketi Aramco ve petrol sahaları devletin elinde. Bu da, onmilyarlarca doları bulacak petrol arama ve çıkarma maliyetlerini daha kolay hazmedebileceği anlamına gelir. Suudiler, "serbest piyasa" ve "borsa yatırımcısı" gibi çok kısa vadeli düşünme hastalığıyla malul şeyleri ikna etmek zorunda değiller.
The Economist dergisinde nerdeyse bir yıl önce çıkan bir yazıda, Suudi Arabistan'ın petrol üretiminin bir terör saldırısı karşısında ciddi sekteye uğrayabileceği anlatılıyor. Gerçi Suudiler, belli tedbirler almışlar, paralel hatlar kurmuşlar, alternatifli yapılar oluşturmuşlar, ama yine de sistemlerinin yumuşak karınları yok değil.
Suud ailesi danışmanlarından Nawaf Obaid, petrol tesislerinin 30 bin muhafız tarafından korunduğunu, toplam 5,5 milyar dolarlık Suudi güvenlik bütçesine geçen yıl sadece petrol güvenliği için 750 milyon dolar eklendiğini belirtmiş. Kevin Rosser Suudi sisteminde yeterince "redundancy" olduğunu söyleyerek katılıyor. Ancak, eski CIA direktörü James Woolsey, insan faktörüne dikkat çekiyor ve El Kaide'nin Aramco personeli arasına sızmış olabileceğini belirtiyor. Rober Baer, "Sleeping with the Devil" adlı son kitabında, Suudilerin Basra Körfezi'ndeki limanları Ras Tanura'nın bir terör hedefi olduğunu ileri sürüyor. Günlük 4.5 milyon varil petrolün nakledildiği bu limana bir saldırı, etkili olabilir. Günlük kapasitesi 7 milyon varil olan dünyanın en büyük petrol işleme kompleksi olan Abqaiq'e düzenlenecek bir saldırı ise buradaki üretimi iki aylık bir süre için 1 milyon varile kadar düşürebilir, hatta üetimin 7 aylık bir süre için 3 milyon varil seviyesinde kalmasına yol açabilir. Bütün bunlar, dünya petrol sisteminin bugünkü şartlarda başka yerlerden karşılayamayacağı darbeler. Böyle bir durumda, petrolün varil fiyatı anında 100 doların üstüne çıkacak, dünya çapında bir ekonomik kriz çıkacaktır.
Bütün bu senaryoların en ürkütücü yanı, 1980'ler ve 1990'larda yaşanan gelişmelerin sonucunda geldiğimiz şu noktada, dünya petrol arzındaki atıl kapasitenin neredeyse hiç kalmamış olması. Yani bugün petrol arzı talebi ucu ucuna karşılıyor. 1985'te sadece OPEC'in atıl kapasitesi 15 milyon varilmiş, yani o günkü talebin dörtte biri. Demek ki 1985'de, Suudi petrolü tamamen devre dışı kalsaymış bile dünyada bir kriz çıkmazmış. 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgali sırasında bile OPEC atıl kapasitesi 5,5 milyon varilmiş (dünya talebinin %8'i). Ancak bugünkü atıl kapasite, 2 milyon varil kadar ve bu da talebin sadece %3'üne yetecek bir miktar. Arzda 2 milyon varilin üstünde bir sıkıntı yaşanırsa vay halimize!!