<$BlogRSDUrl$>

Çarşamba, Ekim 15, 2003

Mahir Kaynak Ne Diyor? - 29 Eylül 2003 

Salı akşamları 22:30'da Expochannel'da "3. Göz" adlı bir program yayınlanıyor. Ekip sağlam, hepsi komplo teorileri konusunda ihtisas sahibi kişiler. Mahir Kaynak'in yanısıra bir emekli general (Cemil Özer) ve bir iktisat profesörü (Ömer Gökay) var, sunucu görevini Atila Koryürek üstleniyor. Mahir Kaynak yıllardır Samanyolu TV'de "Açı" programına katılıyordu. Programın klasik ekibinde Şükrü Elekdağ, Üzeyir Garih gibi isimler de bulunuyordu. Bu ekip bir süre önce dağıldı. Önceden çok katılımcılı bir tartışma programı olan "Açı"da bu gece, sunucu sordu, tek başına Mahir Kaynak görüşlerini açıkladı. Bu iki programda Mahir Kaynak'in Irak'a asker gönderme ve genel olarak dünya düzeninin gidişatı hakkında yaptığı analizleri ilginçti.

Mahir Kaynak'a göre Amerika'nin Irak'a müdahalesinin altında ekonomik nedenler yatıyor. Amerika, bir toplumsal ve ekonomik krizde. Amerika, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra para birimini dünya finans sisteminin temel kağıdi yaparak büyük bir kazanç elde etti. Bugün 500 Milyar Doları bulan bütçe açığının yanısıra, yabancıların, mesela Arapların Amerikan doları olarak tuttukları para ve Amerika'da yaptıkları yatırımların değeri trilyon dolarlarla ölçülüyor. Dolayısıyla dolara rakip çıkması, Amerika için yaşamsal bir tehdittir.

Öte yandan ABD, Ortadoğu petrollerini kontrol altında tutmak zorunda. Bu, Amerika petrolü diğer ülkelerden ucuza alıyor demek değil. Amerika, alternatif enerji kaynaklarına yönelse, veya petrol ihtiyacını tamamen kendi kaynaklarından karşılaşa bile, dünyadaki hegemon konumunu korumak için bunu yine yapacaktir. Ortadoğu petrollerini kontrol etmesi demek, asıl olarak petrol fiyatlarını kontrol etmesi demek. Bu şekilde, Avrupa, Japonya ve diğer Asya ülkeleri gibi küresel ölçekte kendisine rakip ekonomilerin maliyetlerini kontrol etmiş oluyor. Ortadoğu petrollerini kontrol edemeyen bir Amerika, para birimi doları da uluslararası sistemin temel kağıdi yapamaz.

Herkes 1. tezkere-2. tezkere diye tezkereleri karşılaştirirken Mahir Kaynak, 1. körfez savaşı ile 2. körfez savaşına dikkat çekiyor ve şu soruyu ortaya atıyor: "Süleyman Demirel, 1991'de Türkiye'nin Amerika'ya hava sahasını bile açmasına karşı iken, neden bugün Irak'a asker göndermezsek mahvoluruz dıyor?" Kaynak'a göre Saddam'in 1991'de yerinde bırakılmasının nedeni, Türkiye'nin Amerika yanında savaşa girmemesiydi.

Kaynak, "1991'den 2003'e ne değişti?" sorusunun bir cevabı olarak, geçen süre içinde, çeşitli operasyonlarla Türkiye'nin belli bir noktaya getirildiğini söylüyor. Türkiye'ye karşı ekonomik krizler, PKK vs operasyonlar düzenlenmiştir ve hala da Amerika Türkiye'ye karşı ekonomik operasyonlar düzenliyor ve yeni bir kriz hazırlıyor. 1991'den 2003'e değişen önemli bir diğer nokta, Amerika'daki Yahudi lobisinin ve dolayısıyla İsrail'in Türkiye üstünde etkinliğini olağanüstü arttırmış olması. Kaynak, "Türkiye'deki her siyasi hareket, önce bir Amerika'ya gider, icazet alır. Orada icazet aldıkları, aslında Yahudi lobisidir" diyor. Yahudi lobisi, AKP ustünde de etkili. Ancak, 1 Mart tezkeresinde, bu lobinin o kadar da etkili olmadığı anlaşıldı.

Amerikalıların İsrail'i korumaları ve desteklemeleri, hiç de duygusal bir şey değildir, kendi açılarından bir mantığı vardır. İsrail, Amerika'nin Ortadoğu'daki önemli kozuydu. Soğuk Savaş sonuna kadar özellikle böyleydi. Ancak komünizmin çökmesinden sonra (ki bu, Rusların yaptıkları çok önemli bir hamledir), İslam Dünyası'nda Yahudi aleyhtarlığı giderek artmaya başladı. İsrail Amerika için giderek bir yük haline gelmektedir. Amerika, Türkiye'yi yanına çekebilirse, bu İsrail'in güvenliğine de katkı yapacaktır, çünkü Türkiye'de bir Yahudi düşmanlığı yoktur.

Mahir Kaynak, 1 Mart tezkeresine karşı çıktığını söylüyor. O zaman bu görüşünü hem kamuoyuyla çeşitli TV programlarında paylaşmış, hem de kapalı kapılar ardında tezkereye karşı çalışmıştı. Ona göre o zaman aslında hedefteki ülke Türkiye idi. Tezkere ile Türkiye'nin fiilen işgali gerçekleşecekti. Sabiha Gökçen havaalanından Samsun limanına kadar Türkiye'nin dört bir yanındaki kilit tesisler, İskenderun'dan Habur'a kadar uzanan geniş bir alanın istenmesi, konunun Irak operasyonundan çok daha büyük bir boyutu olduğunun işaretiydi. Kaynak, Irak operasyonunun çok kısa süreceğini, Amerikalıların kuzey cephesi olmadan da bu işi kısa sürede bitireceklerini, bu konuda Türkiye'ye söyledikleri "sız olmazsanız savaş uzar, zayiat artar, kuzey cephesi mutlaka açılmalıdır" sözlerinin kandırmaca olduğunu söylüyor. Bugün de Amerikalıların "Irak'ta batağa saplandık, gelin yardım edin" sözlerinin gururumuzu okşamaktan başka bir şey değil.

Kaynak, şimdi Türkiye'nin Irak'a asker göndermesini destekliyor. Ona göre su anda Türkiye önemli bir karar vermek durumundadır. Türk askerinin Irak'a gitmesi, sadece orada belli bir bölgenin güvenliğinin sağlanması ve bunun sonucunda bir miktar Amerikan askerinin ülkelerine dönecek olmalarından çok daha büyük bir anlam taşıyor. Bü, Amerika'nin Türkiye'yi bir müttefik olarak yanına alması demektir ve Ortadoğu'nun geleceği için büyük önem taşımaktadır. Türkiye ile Amerika, tabiri caizse bir Katolik nikahı kıymanin arefesindeler.

Amerika, Türkiye'yi yanına alabilirse, Ortadoğu'daki diğer planları için büyük bir güç kazanacaktir. Bundan sonra hedefin İran olması kaçınılmaz görünüyor. Amerika, Türkiye'yi yanına alırsa, İran'da bir rejim değişikliğinin savaşsız gerçekleşmesi ihtimali güçlenecektir. Çünkü bir ittifak, illa da savaş demek değildir. Amerika ile Türkiye'nın arasına bir arti işareti konulursa, bu durumda İran, pekala pesedebilir ve bir rejim değişikliğine yanaşabilir.

11 Eylül'den sonra Amerika, Ortadoğu petrollerinin çıkış hatlarını çepeçevre kuşatan bir dizi ülkeyi kontrol etmeyi amaçladı. Kızıldeniz'in Hint okyanusu çıkışında Yemen, Somali, Sudan, Cibuti gibi ülkeler üstünde kontrolü sağladı. Basra körfezi'nde Irak ve İran'i kontrol etmeyi amaçlıyordu, şimdi bu yönde ilerlemektedir.

Kaynak, şu anda Rusya ile Amerika arasında Ortadoğu üstünde bir pazarlık yapıldığına dikkat çekiyor. Ona göre İslam, Amerika için değil, asıl Rusya için bir tehdit, çünkü hem Rusya federasyonu içinde belli bir Müslüman nüfus yaşıyor, hem de Kafkaslar'dan Orta Asya'ya kadar Rusya'nın etki sahası içindeki bölgede İslami hareketler, Rusya için ciddi bir tehdit olabilir. Nasıl bir mal satmadan önce numune gönderilirse, Çeçenistan'da Rusya'ya, İslami hareketlerin kendisine nasıl belalar açabileceğinin bir numunesı olarak gösterilmiştir.

Mahir Kaynak'a göre, küçük terörist grupların kendi kendilerine bir şey yapmaları mümkün değildir. Bunların ardında bir büyük güç olmadan hiçbir şey yapamazlar. Bu Çeçenler için de öyledir, PKK/Kadek için de öyledir. Usame Bin Ladin falan hikayedir. Irak'in bölünmesini de kaçınılmaz olarak görüyor. Ancak Kürtlerden endiseye düşmemize hiç gerek yok, çünkü Amerika yakında onları tamamen yüzüstü bırakacak, ve Kürtlerin çalacakları kapı yine dönüp dolaşıp bizim kapımız olacaktir. Mahir Kaynak, Irak'a asker göndererek Amerika'yla birlikte hareket etmemizi destekliyor, ama "Bazıları, Amerika gibi olmalıyız diyor. Amerika'nin müttefiki olalım, ama herşeyimizi Amerika'ya teslim etmeyelim, onun her dediğine boyun eğmeyelim, kendi çıkarlarımızı gözetelim" diyor.

29 Eylül 2003

[Programın bir de e-posta adresi var: 3.goz@expochanneltv.com]

|

This page is powered by Blogger. Isn't yours?