<$BlogRSDUrl$>

Pazartesi, Aralık 29, 2003

Orta Asya, Irak, Kafkaslar... Neden hiçbir konuda Türkiye'nin sözü edilmiyor? 

İşte, sloganı "Siz izlemek zorunda kalmayın diye Orta Asya ve Kafkasları izliyoruz" olan bir blog: Argus. Sitenin sol tarafında, medya linkleri, sağında ise çeşitli bloglara linkler yer alıyor. İçlerinde bir tane bile Türkiye'den veya Türkiyeli bir link yok.

Daha önce de söz etmiştim; pek çok sitede (blog tarzında olsun, medya tarzında olsun, haber ve yorum sunan sitelerde) dünyadaki çeşitli medya kuruluşlarına, çeşitli web sitelerine linkler veriliyor. Ancak bu linklerde Türkiye'den veya Türklerden pek bir şey bulunmuyor. İlginçtir, İran'da veya Amerika'daki İranlıların hazırladığı, çok sayıda İngilizce site var. Bir örnek daha vereyim. 1994'te, çok ilginç bir İranlıyla tanışmıştım. Hilayesi uzun, belki daha sonra tafsil ederim. Bu İranlı, evinde sürekli BBC World Service radyosunu dinleye dinleye, fasih bir İngilizce edinmiş kendine. Aradan iki yıl geçtikten sonra İran'dan ta Belçika'ya kadar bisikletle bir yolculuğa çıktı. Amacı, Avrupa'ya iltica etmekti. Bu arada Türkiye'den geçerken bana da uğradı. Türkiye'de pek çok şey onu şaşırtmıştı. Bunlardan biri de, sadece bir adet İngilizce yayın yapan gazetenin olmasıydı. Bana, "İran'da bile en az bir adet İngilizce gazete var, Tehran Times. Türkiye dışa daha açık bir ülke olduğuna göre ben Türkiye'de en az üç-beş adet İngilizce gazete çıkmasını beklerdim" dedi.

İranlılar arasında İngilizce bilenlerin oranı Türklerden daha yüksek olduğu için mi? Hayır, sanmıyorum. Aradaki farkı açıklamak kolay değil. Kültürel bir fark olabilir. Yurtdışındaki Türklerin çoğu Avrupa'ya işçi olarak gidenler ve onların aileleri. Eğitim seviyeleri pek yüksek değil. Oysa yurtdışında, özellikle Amerika'da, çok sayıda iyi eğitimli İranlı var. Bir de iki ülkenin içinde bulunduğu siyasi durumun farklı olmasının da bir etkisi olabilir. Türkiye, aslında dışa çok açık olmakla birlikte, bir yandan da içine çok kapanık bir ülke. İran'da ise ülkenin dışa kapalı olması, İranlıları (tabii hepsini değil, ufak bir kısmını, ama buradaki tartışma için bu yeterli) paradoksal bir biçimde dışa açılmaya, dünyaya kendilerini ifade etmeye zorluyor olabilir.

şimdi Irak'tan ghelen bir kaç sesten söz etmek istiyorum. Daha önce, Bağdat'tan yazan Salam Pax ve blog sitesinden söz etmiştim. Salam Pax kod adlı şahıs Irak Savaşı'nın hemen arefesinde, Ürdünlü arkadaşı Raed'e hitaben "Where is Raed?" başlıklı bir blog yazmaya başlamıştı. O dönemde dünya medyasında çok ilgi çekti bu blog; öyle ki, savaştan sonra Salam Pax, İngiltere'ye gitti, gazetecilerle görüştü, BBC'ye mülakat verdi, hatta bir kitap bile yazdı. Şimdilerde Salam Pax, arkadaşı Raed'le birlikte, Dear Raed adı altında blog çalışmalarını sürdürüyor. Burayı okuduğunuzda, gazete ve televizyonlara yansıyandan çok farklı bir Irak manzarasıyla karşılaşıyorsunuz. Durum sandığımızdan da vahim gibi görünüyor.

Salam Pax, ortalama bir Iraklı değil elbette. Bir kere İngilizce biliyor, İnternet kullanıyor. Ortalama bir Iraklıdan daha az dindar olduğu, Batı hayat tarzına daha yakın olduğu da anlaşılıyor. Ama, yine de o Bağdat'ta yaşayan biri olarak çevresinde olup bitenleri aktarıyor ve benim gözümde, CNN, New York Times ve Hürriyet'ten her halde daha güvenilir bir kaynak.

İşin ilginci, Salam Pax'lar ailecek bir blog sitesi başlatmışlar. Salam, kardeşleri Majed (Mecit) ve Khaled (Halit), ve en önemlisi, anneleri Faiza, Bağdat'ta bir aile olarak yaşadıklarını, hissettiklerini bizlere sunuyorlar. Özellikle Faiza annenin yazdıkları çok, ama çok ilginç. O Arapça yazıyor, oğulları İngilizceye çeviriyor.

Tam da tahmin ettiğim gibi: Faiza, Saddam'dan nefret eden biri, pek çok Iraklı gibi. Ancak Saddam'ın bir delikte, kapana kısılmış fare gibi yakalanması, saçında bit aranması gibi görüntülerden de hiç memnun olmamış. Çünkü yakalanan Saddam belki ama tahkir edilen, küçük düşürülen, Iraklıların ve tüm Arapların onuru. İşgalci Amerikan güçleri hakkında hiç de iyi hisler beslemediği söylenebilir.

|

This page is powered by Blogger. Isn't yours?